Stres Yönetimi: Düşünce Gücünü Kullanmak

 


    Nereye gitsek, hangi kapıyı çalsak, kiminle konuşsak altından çıkan bir kavram var. Her problemde onun büyük bir payı olduğunu görüyor, gün geçtikçe onu daha sık duyuyoruz. Başımızın belası, hayatımızın olmazsa olmazı: Stres.

    En can sıkıcı tarafı da elle tutulur, gözle görülür bir yanı olmamasına rağmen her taşın altından onun çıkması. Daha varlığını tanımadan düşman bellediğimiz, huyunu suyunu bilmediğimiz için çözüm yolu üretmekte zorlandığımız stres... Yalnızca bazı hastalıklarımızdan, karnımızın ağrısından ve pek çok farklı semptomdan onu anlamaya çabalıyoruz. Peki koşulları daha somut bir hale getirebilir miyiz? Strese karşı bulanık görüş açımız netleşebilir mi?

    Bu soruları yanıtlamak için yola koyulmaya karar verdim. Düşmanımızı tanımanın gerekli olduğunu düşündüm: Kim bilir, tanıyınca onu sadece düşman olarak görmekten vazgeçebiliriz.  Stresin soluklaştırdığı hayatımızın, renk skalasını artırmayı başarabiliriz.

    Çıktığım yolda en sonda söylenecek sözleri, en baştan söylemeyi her zaman sevmişimdir. Bu sebeple strese karşı kullanabileceğimiz temel silahları şimdiden sıralıyorum: Anda kalabilmek, anda kalırken yaratıcılığımızı ortaya koyabilmek ve stresimizi yönetebilmek. Aslında bu maddeler aşina olmadığımız yöntemlerden bahsetmiyor. Bildiğimiz yöntemler olmalarına rağmen yolunda gitmeyen kısım, bu yöntemleri tam olarak anlayamamış olmamız.

    Örneğin, anı yaşamak ile anlık yaşamayı birbirine çok karıştırıyoruz. Anı yaşamak, yaşadığımız o anın farkına varabilmektir. Kendimizi otomatik pilota almak yerine yaptığımız eylemin bilincinde olmak, onu hakkıyla yaşamaktır. Geçmiş ve gelecek düşüncelerinde boğulmak yerine yaparken “kendimizi dahi unuttuğumuz meşgaleler bulmak” tır.

    Kendimize dönüp baktığımızda çok net görebiliriz ki,  hayatın çoğunu zamanın geçmesini bekleyerek geçiriyoruz. Burada bahsettiğim kendine dönüp bakma durumu, önemli bir nokta. Anda kalabilmek için kendimizi yoklayabilmeli ve devamlı pratikler yapabilmeliyiz. Aynı zamanda bu süreci götürürken, anı yaşayabilmenin düşmanlarını bilmekte de fayda var. Bunlar korkarak yaşamak, olumsuzlukları düşünmek ve hayatımızı sürekli olarak bu olumsuzluklara önlem alarak yaşamaktır.

    Hayatımızı yaşarken büyük bir yanılgının içindeyiz. Bu da “ileride yaparım” yanılgısı. Canımızı yakacak olsa da bilmemiz gereken bir şey var: İleride yaparım denilen hiçbir şey genelde hiçbir zaman yapılmıyor… Bu nedenle, benim kendi adıma uyguladığım bir yöntem: “İleride yaparım” düşüncesi geldiğinde, şuan yapmadığım bir eylemi, ileride yapacak olma inancımdaki mantık hatasını düşünmek. Bu düşünce beni harekete geçirmeyi başarıyor.

    Sırası gelmişken, ileride yaparım düşüncesine benzer bir davranışa da değinmek istiyorum. Bu da erteleme davranışı. Bu noktada şaşıracağınız (belki de sizi biraz rahatlatacak) bir şey söyleyeceğim: Ertelemek bazen iyidir! Biz yapacağımız işi ertelesek de zihnimizin bilinçdışı bölümü o işle uğraşır durur. Arkaplanımızda çalışır, günlük hayatımızda faydalı olabilecek her veriyi toplayarak bizi daha donanımlı bir hale getirir. Bu nedenle ortaya çıkan işler daha yaratıcı ve zengin olur. Fark etmişsinizdir ki buradaki iyi olan erteleme, tembellikten gelen ertelemeden farklı. Burada işin ertelenme nedeni işe verdiğimiz önemin büyük olmasından kaynaklanıyor.

    Erteleme sebebimizin tembellikten mi yoksa bu büyük önemden mi kaynaklandığını anlamak için ise sonuçlara bakmamız yeterli: Yapılan iş ertelenmeye değmeyecek, ortalama hatta kötü bir iş şeklinde ortaya çıkıyorsa, sebebin üşenmek olduğu aşikar…

    Tüm bunların yanı sıra biraz da stresi yönetebilme yönteminden bahsetmek istiyorum. Stresimizi kontrol etmek neden bu kadar zor? Aslında stresi kontrol edebilmek, zihnimizden akan düşünceleri kontrol edebilmektir. Çünkü stres, kolumuzda oluşan bir yaradan farklıdır. Onun nedeni, kolumuzu kesen cam kırığı kadar somut değildir. Ortada cam kırığı gibi “gerçek” bir neden olmasa bile, beynimiz zihnimizdeki düşünceleri “gerçek mi kurgu mu yoksa hayal mi” olduğuna göre ayırt edemez.

    Burada biraz bilimsel açıklamasına kayalım ve beynimizin bu ayırt edememe durumuna daha net bir açıklama getirelim. Bedenimizde “HPA ekseni” adını verdiğimiz bir sistem bulunuyor. Bu sisteme bakarak, stresin bedenimizdeki etkilerini anlayabiliyoruz. Stres durumlarında bu sistemden salgılanan hormona ise “kortizol” hormonu diyoruz. Bedenimiz, stresli olduğuna karar verdiği durumlarda bu HPA eksenini çalıştırıyor. HPA ekseni çalıştığı zaman da vücudumuzdaki kortizol düzeyi artıyor. Doğada bu durum, canlılar için bir tehlike ortaya çıktığında meydana geliyor ve stres hormonu devreye giriyor. Ancak insanların zihinsel yetenekleri çok daha fazla geliştiği için, ortada tehlikeli bir durum olmasa dahi yalnızca “düşünce gücüyle” bu HPA ekseni devreye girebiliyor.  Böylelikle vücutta kortizol miktarı artarak kişi kendini stres altında hissetmeye başlıyor. Gerçekten tehlike barındıran olaylar da düşünme ve hayaller de beyinde aynı yerde üretildiği için, gerçek mi kurgu mu şeklinde bir ayrım söz konusu olmuyor.

    O zaman düşünmek tehlikeli mi? Zihnimizi durdurmaya, düşünce üretmesini engellemeye mi çalışmalıyız? Hayır, çözüm bu değil. Yapmamız gereken, zihnimizde ortaya çıkan düşüncelerimizi fark etmeyi öğrenmek. Kendimize bakmayı ve bir iç görü geliştirmeyi başardıktan sonra da bu düşüncelerden olumsuz olanları, olumlu ve yapıcı karşılıkları ile değiştirmek.

    Düşüncelerimizi yönlendirebilme yetisini hayatı yaşayış biçimimize de aktarabildiğimizde büyük değişimler yaşamış olacağız.  Hayatımızı istediğimiz yönde yönlendirebilmek, kendi hayatımız üzerinde karar verebilmek, stresin sağlımız üzerindeki etkisini azaltacak; bunun yanında hayatımıza ekleyeceğimiz yaratıcı bir faaliyet de stresimizi yönetmemizi kolaylaştıracak bir unsur olacaktır.

 

Ufak Bir An Farkındalığı Egzersizi

  • Bir dahaki diş fırçalayışınızda, önce diş fırçanızı elinize aldığınız anda elinizde bıraktığı hisse dikkat edin.
  • Dişlerinizi fırçalamadan önce macunun kokusunu içinize çekin.
  • Dişlerinizi tek tek fırçalarken, macunun tadını hissetmeye çalışın.
  • Diş fırçalarken, kendinizi her başka düşüncelere dalmış halde bulduğunuzda bunu fark etmeye çalışın ve dikkatinizi tamamen diş fırçalama eylemine verin.

    Bu egzersizi yapabilmek için, uzun bir vakte ihtiyacımız yok. Okula, işe geç kalmak için koştururken dahi diş fırçalarken macunun kokusunu içimize çekebilir, anın farkında olarak, yaşadığımız o saniyeleri gerçekten yaşanan bir zamana çevirebiliriz. Diş fırçalamak, yalnızca bir örnek. Pek çok sıradan gördüğümüz eylemde dikkatimizi ve bedenimizi o işe yönlendirerek farkındalığımızı artırabiliriz.

    Söylediklerimin tatmin etmeme durumuna karşılık şunu da belirtmek isterim: Farkındalık egzersizlerinin düzenli tekrarlanması sonucunda, ön beynimizde kalıcı değişikliklere yol açarak etkinlik artışına sebep oluyoruz. Bu durum da, yaptığımız işlere dikkatimizi doğru bir şekilde vermemize ve bir iş üzerinde dikkatimizi uzun süre sürdürebilmemize etki etmiş oluyor.

İleri Okuma İçin:



Yorumlar