![]() |
Michel de Montaigne ( 28 Şubat 1533- 13 Eylül 1592 ) |
Denemelerin Konusu adlı bölüm:
''Dünya durmayan bir salıncaktır. Durmanın kendisi bile daha ağır bir salıntıdan başka bir şey değildir.''
Bu söz bana zamanı kullanmanın önemini vurguluyor. Biz hayatımızı yaşarken bazı anlarda duraklarız kendimiz veya zihinsel dünyamız açısından üretim durumumuz neredeyse sıfıra iner ve bu aralar boş boş duruyorum, hiç bir şey yapmıyorum deriz. Fakat içinde bulunduğumuz durumda aslında bir şey yapıyoruzdur. Hiçbir şey yapmamak da bir şey yapmaktır. Bir örnek vermek gerekirse: Önümüzde güzel yemekler var (bu zaman olsun) bu yemekleri yemek, kendimizi beslemek varken biz hiçbir şey yapmıyoruzdur. Bu hiçbir şey yapmama durumu o yemekleri yememek boş durmak olmaz, olan şey o yemekleri birer birer çöpe atmak olur. Böylelikle zamanı iyiye kullanmaktan ziyade kötüye kullanmış oluruz. Kötüye kullanmak ise nötr veya sıfır kalmak değildir, eksiye düşmek kendimize zarar vermektir.
Aynı bölümde Montaigne kendisi hakkında şu sözleri yazmış:
''Az sonra değişebilirim. Yalnız halim değil, amacım da değişebilir.(...) Acaba benliğim mi değişiyor yoksa aynı konuları ayrı şartlara ve ayrı bakımlara göre mi ele alıyorum? Her ne hal ise, kendi kendimden ayrıldığım oluyor. Fakat doğrudan hiç ayrılmıyorum.(...) Ruhum sürekli bir arayış ve oluş içinde.''
Bu sözler bana çok tanıdık. Kendimi yine onun yerinde bulduğumu, onunla aynı kişi olduğumu hissettim. Çünkü bu sorgulamaları ve bu çıkarsamaları Montaigne okumadan önce ben de yaptım. Değişimin önemi kuşkusuz önemli ve kaçınılmaz. 'Değişmeyen tek şey değişimin kendisidir, aynı derede ikinciye yıkanılmaz.' der Heraklitos. Değişim mutlak olandır. Fakat insan bunu kendi üzerinde gözlemlediğinde kendi değişimini de kontrollü hale getirebilir ya da en azından bunun bilincinde olarak yaşayabilir. Bir fikre, bir düşünceye körü körüne bağlanmak insanın insanlığını yozlaştırır. İnsan aklı olan bir varlıktır ve durmaması gerekir. Kuşkusuz salt içgüdüsel bir varlık olmadığı gibi kuşkusuz, fikirlerini sürekli sorgulamak ve güncellemek zorundadır. Tek bir şey olmaktan hep kaçmalı. Hep farklı olanı aramalı, kendine katmalıdır. Doğru olandan tabii ki vazgeçmemeli fakat doğruyu sorgulamadan da etmemelidir. Bugün A diyen bir yarın B desin gibi bir şey değil bu. Bugün A diyorsan yarın, 'Ben dün A diyordum, bugün de A diyeyim.' demesin gibi bir şey.
Bu bölümde son olarak '' Her insanda, insanlığın bütün halleri vardır.'' der. Ne demek istediği belli gibi. 'Ahmet böyle biridir' veya 'Ayşe böyle biri değildir' demek doğru değildir. 'Bu hayatta kimin ne olacağı belli değil.' derler ya hani, aynen ona benzer bir şey bu. Herkes her şey olabilir. Herkesin içinde her şey vardır. İnsan kullanmayı tercih ettiğini kullanır. Herkes bir seçimden ibarettir (veya bu seçime, güdü de denebilir). Kimseye güvenmeyin gibi sonuç çıkarılamaz bu sözden. Ama siz yine de pek kimseye tam anlamıyla güvenmemeye (teslim olmamaya) çalışın. Tabii bazı insanlar vardır ki, o sınırlı sayıda birkaç insana istemeseniz de güvenir, kendinizi onlara bırakırsınız. Yine de uyanık olun. Neyse sonuç olarak bahsetmek istediğim güvenmek değil. Herkesin (kendiniz de dahil) içinde belli bir ölçüde başka biri olma potansiyeli vardır. Bunu göz ardı etmeyin. Bundan zarar alma durumundan ziyade fayda sağlama durumuna odaklanın, bunun üzerine düşünün.
Kitabın bir sonraki bölümü olan Kendimizi Anlamak'ta geçen bir söz yukarıda bahsedilenlere ışık tutar nitelikte: ''Herkes kendisi için bir derstir.''
İnsanın kedisini tanımasını vurgular bu sözde. Ne kadar kendini tanımaya, gözlemlemeye çalışırsa o kadar ders alır. Bu fikri yüzyıllar önce 'Nosce Te Ipsum (Kendini Bil) olarak Antik Yunan'da da görüyoruz.
Yazar aynı bölümde sözlerine şu şekilde devam eder: ''Benim yaptığım, bildiklerimi söylemek değil, kendimi öğrenmektir, başkasına değil kendime ders veriyorum. Ama bunları başkalarına da anlatmakla kötü bir iş yapmıyorum: Bana yararı olan bu işin belki başkasına da yararı olabilir.''
İşte Montaigne'le aramdaki en büyük ortak erek: Kendi kazanımını başkalarına aktarma isteği (belki de ihtiyacı veya zaruriyeti de denebilir). Hayatta en büyük amacım başka bir yazıda da anlattığım üzere kendimi geliştirmek, insan oluşumun (varoluşumun) gerekliliğini yerine getirmek, elimdeki hayatı insanlığımı ve kişiliğimi beslemek üzerine kullanmak. Sonrasında da kazanımlarımı aktarmak ve bu kazanımların başkasına faydasını sağlamak. Yok olunca bu katkılar dünyanın devamına olan katkılar olacaktır. Bencilce yok olmaktansa faydalı yok olmak, insanlığın gerekliliğini icra etmek konusunda belli kısım işlevlerin devamlılığını sağlamak olacaktır. Tabii bunlar için öncelikle Montaigne ve daha birçok düşünürün söylediği gibi kendini tanımak, bilmek ve değiştirmek, geliştirmek gereklidir.
Yorumlar
Yorum Gönder