Evet,
Adlerin İnsan Tabiatını Tanıma eserinde anlattıklarından yararlanmaya
kaldığımız yerden devam ediyoruz. Giriş kısmını uzatmayarak direkt konuya
giriyorum ve Adler’in ilginç bir düşüncesi ile başlıyorum: Her insanın dünyayı ağırlıklı
olarak algıladığı bir duyu organı olduğundan bahseder Adler. Ve ekler, bir
insanı anlayabilmek için kişinin dünyayı hangi duyu organı ile algıladığını
bilmek önemlidir.
Algı meselesine değinmişken, dünyayı algılama
biçimimizin tamamen iç dünyamız ile iç içe bir durum olduğunu da unutmamamız
lazım. Dünyayı aynı görmüyoruz, olayları aynı yorumlamıyoruz; farklı
algılıyoruz…
Başka önemli bir konu da yine çocukluk
yıllarımız ile ilgili. Bazı anne babalar, iyi niyetle de olsa çocuklarına fazla
yük yükler ve zorlar. Ama dünyayı yeni tanıyan bir çocuk için bunu nasıl
kaldırabileceğini bir düşünün… Çocuk yapamadıkça
kendini çaresiz ve güçsüz hisseder, yapabileceğini düşündüğü tek güçlülük “büyüklerin
hoşuna gitmek ya da gitmemek” şeklinde gelişir. Maalesef ki geçmiş nesillerden
bize miras kalan eğitim sistemi, güçlü olmanın önemi üzerine kurulmuş…
Bunun yanında bir çocuğu ciddiye almamak, daha
ilk bakışta doğru olmadığı anlaşılan yalanlar söylemek de çocuğun sadece
anne babasına değil tüm hayata olan güvenini sarsar, çevresinden şüphe eden/
hayatı ciddiye almayan birine dönüşür.
Bir de hayatı çok fazla ciddiye alan ve her
şeyi sorun haline getiren tipler vardır. Bunun altında ise karşısındaki
insandan ilgi ve şefkat bekleme eğilimi yatar. Yani düşünsenize, yerine
getirmeniz gereken bir sorumluluğunuz var. Ve sizin için hayattaki her aksilik
o kadar büyük bir problem ki o işi bir türlü bitiremiyorsunuz. Bunun sonucunda
sizin acı çektiğinizi sorunların altında ezildiğinizi gören kişi, size ilgili
ve şefkatli yaklaşacak, bitiremediğiniz iş için tolerans gösterecektir.
Tabi şunu da belirtmekte fayda var, kimse
bunları planlı bir şekilde yapmaz. Kişi bu davranışları sergilerken, çoğu zaman
altında yatan nedenin bu olduğunun farkında bile değildir. Hayatta gerçekten
zorlanır.
Adler’in Cinsiyet ile ilgili Görüşleri
Adler gibi
bir psikologun, kadınlık -erkeklik rollerine bakış açısı da tabii önemli bir konu. Adler’in
bu konudaki tespitleri ve düşüncelerinde, herkesin kendine ders çıkarması
gereken noktalar olduğunu düşünüyorum.
Öncelikle, belirli “kadınlık ve erkeklik rolleri”
ile erkeklerin daha üstün olması ve kadınların daha aşağı görülmesi gibi
tamamen yanlış bir algı bulunmaktadır. Geçmişe ve insan doğasına bakınca
erkekler, kendilerine doğanın getirdiği bazı imtiyazlardan söz ederler ve
cinsiyet farklılıklarını buna bağlayarak bir üstünlükten söz ederler. Oysa
Adler bunu reddeder ve yasalarla erkekler daha üstün konuma getirilene kadar
doğanın temelinde hiç de böyle bir durum olmadığının üstüne basar. Çok daha
eski çağlarda anaerkil bir düzen olduğu da görülür. O yüzden bu üstünlük
muhabbetini, evrimselliğe ve doğaya bağlayanlara da kanmayın… Kadın-erkek
farklılıklarını kıyaslayıp “erkekçe” görülen davranışların “kadınca” görülen
davranışlardan daha güçlü olduklarına inanmayın.
Toplumumuzca ünlü bir söz olan“Evlilik aşkı öldürür” cümlesini de, Adler'in cinsiyete yüklenmiş rolleri çerçevesinde biraz değiştirmek istiyorum: “Toplumdaki cinsiyet rolleri aşkı öldürür.” Kadın da
erkek de belli rollerde davranmaya kendilerini zorladıklarında; erkeğin işe
gittiği, kadının ev işlerini yaptığı keskin bir ayrımda aşk, samimiyet, içten
bir ilişkiden söz edemeyiz. Böyle bir durumda
kadın evliliği, dünyadan koparılmak ile eş tutacak ve ürkecektir. Bir yandan da
sürekli erkekliğini kanıtlamak zorunda hisseden erkekler, huzursuzluk
çıkarmaya, kışkırtmaya ve meydan okumaya başlayacak; kendilerine gerektiğinden
fazla değer verecek ve boş bir gurura sahip olacaklardır. İki taraf için de ne
kadar yorucu ve aşktan ne kadar da uzak…
Buna ek olarak sürekli ev işi yapan bir annenin, babası kadar değerli olduğunu bir çocuğa anlatamayacağımızı da ekleyelim. Ve 14-18 yaşları arası çocuklarda, yetenek olarak erkeklerden daha üstün olan kızların ailelerine bakıldığında, annenin ya tek başına evin gelirini sağladığını ya da büyük ölçüde bu gelire katkısı bulunduğunu da ekleyerek yazımızı noktalayalım. Nitekim tüm bu düşünceler, bazıları için ancak sindirilebilecek düşüncelerdir…
Yorumlar
Yorum Gönder