“Bir insanı, hayvandan ayıran davranışlar nelerdir?” Klasik bir soru. Başta düşünme, irade gibi kavramları sıralamanın yanı sıra düşündükçe birbirinden çeşitli pek çok davranış daha bulunarak listeye dahil edilebilir.
İnsan davranışları ile içli dışlıyız. Nasıl
davranışlar sergilediğimizi, geçmişten bu yana hangi karakteristik özellikleri
beraberimizde getirdiğimizi biliyoruz. Bilmediğimiz nokta, hayvanların bu
noktada nerede yer aldıkları. Hayat boyu hiç doğayla iç içe olmadıysak, bir
hayvanı hiç doğal ortamında gözlemlemediysek (ki şehir hayatında bu neredeyse
imkansız) hayvan davranışlarına yönelik gerçekçi bir bilgimiz olamaz. Neyse ki
uzun gözlemler yapan, araştıran bilim insanlarımız var. Ve sonuç muazzam…
Sonucu en baştan söyleyelim: insanlarda
gördüğümüz davranışların büyük çoğunluğu hayvanlarda da bulunuyor. Betty ve
Abel isimli 2 karga, düz telleri kendi isteklerine göre bükerek, yiyeceklerini
bulunduğu yerden çıkarmak için kullanacakları bir alet yapabiliyor. Abel, Betty’den
işlerine yarayacak bükülü teli çalıp; “hileye başvurarak” onu yanıltabiliyor…
Alet kullanımı, şempanzelerde de 4000 yıldır yaygın olarak kullanıyor.
Şempanzeler, kabuklu yemişleri alet kullanarak açıyor.
Dil gelişimi
de hayvanlarda mevcut. Her yunusun kendine özgü geliştirdiği farklı bir ıslık
türü var ve hemcinslerine seslendikleri ayrı bir isim de bulunuyor.
“Kunekune”
türündeki domuzlarda ise, insanlardaki gibi uzun süreli bellek mevcut. Başka
bir domuzdan öğrendikleri bir bilgiyi 6 ay sonra dahi hatırladıkları, bu davranışları
uygulamalarından görülüyor. Karıncalar yaydıkları bir salgı ile bazı bitlerin
hareketini yavaşlatarak onlardan nektarin elde edebiliyor. Yani karıncalar da
bir nevi hayvancılık faaliyetleri ile meşgul.
Buna ek
olarak hayvanlarda da iyilik yapma davranışı mevcut. Bu iyilik davranışı “ben
senin bitlerini ayıklayayım ki sen de benim bitlerimi ayıkla” gibi karşılık
içeren bir şempanze davranışı örneği ile açıklanabilir. Ayrıca şempanzeler
arasında taht kavgaları, otorite savaşları, namus cinayetleri, isyanlar,
karmaşık ve iş bölümüne dayalı pusu kurmalar, yaşlılara yardım etme, yiyeceğini
paylaşma, mahkeme, cezalandırma usulleri, yalan ve hile kullanımına rastlanıyor.
Tabii bir de çok da fena olmayan bir mizah anlayışına…
Ve geldik
kilit iki önemli noktaya. İnsan ve hayvanlar arasındaki benzerlikleri
reddedenlerin öne sürdüğü iki davranış var ki son araştırmalarla bunlar da
çürütülerek bizi daha da hayrete soktu.
Bunlar: Kendi
bedeninin farkında olma ve yas tutma davranışı. Güvercinlerin karşısına bir
ayna yerleştirildiğinde kendilerini tanıyabildikleri görülmüştür. Bu nadir
görülen davranışı gösteren hayvanlardan biri de orangutanlardır. Karşılarına
yerleştirilen aynada, bedenlerinde göremedikleri yerleri incelemiş, dişlerini
temizlemiş ve hatta gözlüğünü düzelten bir orangutana dahi rastlanmıştır. Bu
beden algısı bireylik bilincine yönelik önemli bir adımdır.
Bir ölünün
farkında olabilme, artık geri gelmeyeceğini anlama ve bunun acısını yaşama ise insanlarla
hayvanlar arasındaki en önemli ayırt edici davranış olarak görülüyordu. Ama
doğada yas tutan ve ölünün arkasından bir seremoni gösteren çok fazla hayvan
olduğu görülmüştür.
Bir karga,
ölü bir arkadaşının başına gelerek diğer kargaları da çağırır. Bu kargalar ölü bedenin
çevresinde uçar, bedene dokunur ve diğer çıkardıkları seslerden farklı bir
şekilde adeta çığlık atarlar. Bazı kargalar çalı ve toprak parçalarını ölü
karganın üzerine bırakır ve en sonunda uçarak oradan uzaklaşırlar…
Yavrusu ölen bir anne şempanzenin, yavrusunu kendinden uzun süre ayıramadığı görülür. Kimsenin yavrusunu almasına izin vermez ve günlerce kucağında taşır. Annenin hormonal düzeylerine bakan uzmanlar, ölüm sonrası bu hormonlarda da değişiklik görmüşlerdir. Ayrıca bir şempanze öldüğünde normal davranışlarında asla rastlanmayan bir davranışa, 30-40 şempanzenin daracık ortamda ölen arkadaşlarının başına toplanmasına rastlanır. Şempanzeler ölüyü ayrıntılıca inceler ve sanki ölümün fiziksel etkilerini tek tek anlamaya çalışırlar…
Balina ve
yunuslarda da benzer davranışlar görülür. Eşi ölerek karaya vuran kambur
balinanın ağlar gibi ses çıkarması, kendi ailesinden koparılan veya yakın
arkadaşlarını kaybeden yunusların sessizce suyun dibinde öylece durdukları
görülür.
Bunlar
sadece içe dokunan birkaç örnek ancak yas tutan ve acı çeken hayvanlar sadece
onlardan ibaret değil. Pek çok farklı türden hayvan bu kayıplara karşı, farklı
ve keder dolu davranışlar sergiliyor.
Tüm bu davranış ve hatta bizim karakteristik özellik saydığımız özelliklere bakıldığında, aslında hayvanlarla o kadar da farklı olmadığımızı; onların da duyguları ve bunları yansıttıkları bir dil olduğunu görüyoruz. Hayvanlara yönelik davranışlarımızda tüm bunları göz önüne alarak bir tutum sergilemeliyiz. Ancak bunun yanında, kendi adımıza çıkaracağımız önemli sonuç şu olmalıdır: Hayatımıza büyük bir gelişme katmak istiyorsak, kendimize hayvanlarda göremeyeceğimiz bir davranış katmalıyız. Çünkü nörobiyolog Sinan Canan’ın da referansı ile, hayatımıza böyle bir davranış katmak o kadar da kolay değildir; olur da bunu başarabilirsek, hayatımıza etkisini görmemek de elde olmayacaktır…
Yorumlar
Yorum Gönder