Bir Başka Yazgı

Ölüm üzerine yazılan tonlarca yazı varken neden elim defaatle ölüm temalı cümleleri işliyor? Anlamak mümkün elbette ki her insanın yazgısı vardır denen inanış belki de kendini tam da bu noktada somutlaştırıp inanış olmaktan çıkıyordur. Çünkü aklımdan dökülen cümleler benligimin süzgecinden geçiyordur illaki, bu da gösterir ki her aklıma geleni yazmam ya da soylemem. Özellikle ısrarla üzerinde durulan bir konuysa şayet bu bellidir ki aklımdan süzülen binlerce düşünceden en benliğime uygun olanı bu ölüm düşüncesidir. Uzerinde durmak istediğim şey ise bu konunun bana olan yakınlığınin benim yazgımı belirleyebilir olacağıdır. İşte yazgı burada devreye giriyor ama bildiğimiz şekliyle değil pek. Denir ya insanın alinyazisi belli olsa da insan en nihayetinde o sonuca kendi secimleriyle ulaşır. Aslında bu yazgı kavramini insana ait bir şey olarak addetmek de yanlış bir acidan. Çünkü öyle olunca algı şaşıyor. Yazgı kavramı yaratacinin yüce bilgisinden başka bir şey değildir. Yaratıcı zamandan münezzeh olmakla birlikte şimdiki zaman geçmiş zaman ve gelecek zamanin içinde bir yerlerde değil, bunların hepsinin uzerindedir. Bu yüzden de her şeyi bilir ve kader kavramının da sonsuz hakimi nihayetinde yalnızca odur. Yaratıcı zamandan ayrıdır fakat insan sınırları olan zaman kavramı içinde yaşayan bir varlıktır. Şu anı şu anın sınırlarında yaşar geçmişte yaşadığına geri dönemez geleceğe de gidemez. İster istemez bu sınırlandırma insan davranışlarına nedensellik katar. Bunların sonucunda da çoğu inanışa göre insan zaman kavramı içinde eylediklerinden sorumlu kılınır. Çünkü hayatını belirleyen şey de öteki hayatını belirleyecek şey de bu dünyada eyledikleridir ve kendi yazgısının baş katibidir. Yaratıcı bu yazıyı yazan değil onu gören bilen ve ödüllendiren/cezalandırandir. (Fakat diğer bir açıdan ise (benim inandığım şekliyle) yazgı kavraminini insana addetmek yanlış değildir. Çünkü burada algiyi şaşırtacak bir durum yoktur kökten bir inanç farklılığı söz konusudur. Benim yazgı inanisimda, insan kendi yazgisini kendi belirler ve onu bilecek olan da sadece kendisidir. Neden yazgı olarak adlandirdigimi daha ileride açıklamaya calisicam şimdilik yazgı kavramini ne açıdan kullandığımı bilmekte fayda olabilir. ) Şimdi dönelim kendi yazgimla ölüm üzerine bu kadar düşünmem arasındaki ilişkiye. Bazı insanlar vardır yazgiya güvenir ve hareketsizligi seçer, bazıları vardır yazgiya inanır ve kendi yazgisini öteki dünyaya yönelik en iyi şekilde oluşturur, bazıları ise (benim içinde bulunduğum kısım) yazginin yaratıcıyla alakalı olmadığı yorumunu getirir. Kabul gorenden farklı olarak yazgı denen şeyin zaten mantıken yaraticidan bağımsız olduğu düşünülemez. O halde neden böyle düşünüyorum? Sadece bu kelimeyi kullanmak istediğim için, en uygun ağırlıkta olan kelimenin bu olduğunu düşündüğüm için yazgiyi seçtim. Kendini gerçekleştirmek desem eksik kalır kendini bilmek desem tam olmaz, kendini bulmak desem içi dolu durmaz. Fakat yazgı diyince insan bir hizaya geliyor. Belli ki ağır bir durum var ki olay yazgı diye niteleniyor. Bu tarz bir algı oluşacağini düşündüğüm için bu kavramı seçtim. Ölüm nihai olan. Pek çok inanışa göre de sonsuz olan aslında. Ölümle beraber sonsuzluğa gecis söz konusu oluyor. Ben de öyle düşünüyorum fakat yaygın olanın aksine ölümün sonsuz bir son olduğuna inanıyorum. Böyle söyleyince garip oluyor. Sonsuz son. Evet ama tanım tam da bu bana kalırsa. Sonsuza kadar (her kimin için olursa olursa ve neye göre olursa olsun bu sonsuz) ben yokum, artık hep son'um. Son anımda son nefesimi verdiğim o an neyse bilincim ( dileyen buna ruh da diyebilir kendi inanışına göre fakat o şekilde inanması güçleşebilir) hep öyle kalıcak artık. Buna bir örnek olarak koşu yarışinda bitiş noktasında olduğumuz an bitmiştir yaris ve derecemiz bellidir. Artık sonsuza kadar o dereceden ibaretiz. O bitim noktası bizim sonsuzluk evresine geçtiğimiz nokta. Farz edelim o yarışın aynısı bir daha olmayacak. Dönüş yok. Bu sebeple de sonsuz bir yokluk bizi bekliyor. Nasıl ki çoğu inanışta öteki dünyanın yazgiyla iliskilendirilmesi mevcutsa benim inanisimdaki yazgı kavramı da benim sonsuzluğumu belirliyor. Tabii ki de diğer inanışlardan farklı olarak bilincimin (ruh) devamı olmayan bir sonsuzluk bu. Sonsuz olan şey yokluğum. Diğer bilinen inanislarda ise varlığın sonsuzluğu. Peki benim ölümüm yani sonsuzluğumun başlayacağı yere yazgimin etkisi ne olacak ki? Diğer inanışlarda cennet/cehennem gibi seçenekler, ödüller/cezalar vs. var. Benimkinde yazgimin belirleyiciligi ne konumda. Şöyle izah edeyim. Sonsuz varlığı arzulayan biri öte dünyaya yatırım yapmak ister ve bu hayatta yaptıkları yazgısının bir parçasıdır. Bu açıdan bakılırsa yazgı denen kavram belli inanışlarda kapsamı daraltilip inanılan bir şeye dönüşebiliyor. İnsan yazgısını bu dünyadan ibaret sanıyor ve örneğin cennete gittiğinde bu yazgı meselesinin devam ettiğini göremiyor. Çünkü dediğim gibi yazgiyi kendiyle ilgili sanıyor. Halbuki yazgı yataciyla alakalı demistim. Bundan çıkacak sonuç da yazgı sürekli devam eder, aslında devam da etmez sadece vardır, sonsuzdur çünkü yazgı yaratinin zihnidir, sonsuz bilgisidir. Cennete gidince yaratıcıya gerek kalacak mı (aynı şekilde yazgiya da) ? Bilinmez. Mantıken kalmaması gerekir zaten kurtulusa edilmiştir. Fakat inanışa göre şarttır. Sonsuz bir inanış vardır yaratıcı oldukça sonlu olan da sonsuz olan da inanmak zorundadır bir nevi. Yani eğer irade varsa insan yazgısını yazmaya devam eder. Cennete gitse de. İradesi olmayan insanin da cennette ne işi var gerçi o da ayrı bir paradoksa girer. İleri aşamaları düşünmeye bu konuya derinlik kazandirmaya gerek duymuyorum. Çünkü ilerisi inanışlarin problemi. Ben kendimden ve kendi inanisimdan diyebileceğim şeyden bahsediyorum. Bu anlattığım kesim için koşu yarışi örneğinde bitiş noktasına kadar alınan yol sadece öte dünya için bir araçtır. Asıl anlam bitiş çizgisinden sonrasindadir, asıl huzur asıl salt güzellikler iyilikler zenginlikler oradadır. Fakat bana gelirsek, benim icinse olay yarıştan ibarettir. Tabi bu örneğin yarışli bir örnek olması da sosyolojiyle teması bakımında tatlı oldu diyebilirim. Neyse velhasil kelam benim yazgım kendi sonumu(sonsuzumu) belirleyecegim yer bu yarışın içi yani dünyanın ta kendisi. Nasıl ki diğer inanışlara mensup olanlar kendilerine sık sık bu dünyanın geçici olduğunu yalan olduğunu veya platoncu kafayla görünüşler dünyası olduğunu hatirlatiyorlarsa ve bu düşünce uğruna yazılarını daha olması gerektiği gibi yazmaya çalışıyorlarsa, benim de kendime sık sık hatırlattığım şey bu hayatın bir sonunun olduğu ve sonsuzluğa ulaşmadan yazgimi olmasını planladigim/arzuladigim şekilde tamamlamak gerektiğidir. Belki de yazgı dediğim şeyin bir belirleyiciligi olmadığını düşünen olmuştur. Fakat bu klasik yazgı anlamından zihnini kurtaramamak olur. Çünkü benim yazgimin belirleyiciligi yine bu dünya üzerine olacaktır. Kısaca sonuca  varmak gerekirse benim için yazgimi cizen/yazan bu dünyada yaptiklarimdir ve bu yazgimin yansıması da (ödül/ceza) yine bu dunyada belirleyici olacaktir. Bu yüzden ölümü bu denli fazla düşünmek yazgimi olumlu yönde besleyecek bir eylem olması açısından elzemdir ve bana dünyadaki hedeflerimi hatırlatır olmak (veya  ölmek) istediğim kişi neyse o yola sokar veya o yolda motivasyon kaynağı olur. Bu açıdan bakıldığında da görüyoruz ki ölümü sık düşünmek pesimist bir mevcudiyetten ziyade optimist bir harekettir.

Yorumlar